Sayfalar

16 Şubat 2014 Pazar

Yaman Ayrılık

Bu sabah İstanbul'dan okuduğum şehir olan Trabzon'a geldim. Koskoca güzel tatil nasıl bu kadar hızlı geçti anlamıyorum. Zamana dur diyemiyoruz işte akıp gidiyor bize sormadan. Önce çocukluğumuzu sonra gençliğimizi alıp götürüyor. Biz evlatlar büyüyoruz anneler, babalar yaşlanıyor. Korkular başlıyor sonra. Şu küçük ayrılıklara bile dayanamazken, evindeki son gecen de uyku tutmazken, yatakta kıvranırken bir gün 'o' başa gelirse nasıl dayanırım?! İsmini bile söylemeye çekindiğim, o kelimenin yanına anne ve babamı koyamadığım olay başımıza gelirse. Yavaş yavaş buna kendime hazırlayayım diyorum dakikasında bir hışımla o düşünceden uzaklaşıyorum.
Fazla kasvetli mi başladım ne! Duygusallığıma ve ayrılığın ilk gününe veriyorum bunu. Görende beni ilk defa ailesinin yanından ayrılıyor sanır. Halbuki 4. senemdeyim. Ama hala ayrılıklara alışamadım. Hala evimden çıkarken, anneme babama sarılırken ve onların gözlerindeki hüzünleri görürken ayrılmaya hala alışamadım. Alışamayacağım da. Sevdiklerimizden hiç ayrılmasak ne güzel olur değil mi? Ama biliyorum bu ayrılıklar olmasaydı şuan ki düşüncelere sahip olamayacaktım. Ayrılığın bu denli acısını tatmayacak onların benim için bu kadar önemli olduklarını anlamayacaktım. Bu da bir avuntu işte.
Ayrılırken en çok onlarla daha fazla zaman geçiremediğim için üzülüyorum. Koskoca 4 senemi onlardan ayrı geçiriyorum. Ailemle birlikte yapmam gereken çoğu şeyden mahrum kalıyorum. Bu 4 sene benden annemi,babamı ve kardeşimle geçireceğim güzel zamanları çalıyor.
Oysa şuan evimde olsaydım büyük ihtimalle annemle sofra hazırlayacak ailecek birlikte yemek yiyecektik. Annemin o güzel yemekleriyle midemi dolduracaktım. Sonra derbi maçı için dayım bize gelecekti. Kardeşim her zaman ki gibi maça gidecekti. Dayım ve babam beni sinir etmek için ellerinden geleni yapacaklar, annem odasına çekilip bu maç eziyetinden kurtulmaya çalışacaktı. Takımım kazandığı zaman mutlu olacak, yenildiği zaman oflayıp puflayıp somurtacaktım. Ama asla yalnız olmayacaktım. Kardeşim gelip dalga geçecekti çok sinir olacaktım, birçok kez tartışacaktık belki ama yinede kalbimin gizli köşesi mutlu olacaktı.
Şimdi mi? Evet yurtta 4 duvar arasında bilgisayar eşliğinde yalnızım. Ayrılık, yaman ayrılık.
Galiba her zamankinden biraz daha duygusalım bu aralar. Arkadaşımın kardeşinin vefat etmesinden sonra, 2013'teki ölümlerin ard arda olması daha da tetikliyor beni.
Ailesinden güle oynaya ayrılan, okuluna gitmek için gün sayanlardan olamadım. Ailesinin yanında okuyanlara özenenlerden oldum. Sorun kimde bilmiyorum ama ben bu ayrılığa hiçbir zaman alışamayacağım. Hiçbir zaman ailemden ayrılırken mutlu olmayacağım.
Ama biliyorum ki bu ayrılıkların bana getirileri de çok. En önemlisi aile kavramını bana bu kadar çok önemli olduğunu hatırlattığı için, sevdiklerimizle geçirdiğimiz 1 saniyesinin bile değerinin ne kadar çok önemli olduğunu anladığım için, okuyup bir yerlere gelmem gerektiği için bu ayrılıklara bir teşekkürde etmek gerekiyor.


Bu kadar duygusallığın üstüne babamın sırf çok seviyorum gitmeden önce kızım yesin diye aldığı pastayla mideleri kazındıracak görüntüyle yazıya son veriyorum...


Evet pastaya karşı zaafım var. Özelliklede çikolatalı pastaya...




1 Şubat 2014 Cumartesi

Kimim Ben?

İlk yazının aceleye gelmesiyle kendimi tanıtmayı unuttuğumu fark ettim! İnsan kendini tanıtmayı nasıl unutursa artık, unutkanlıkta o kadar aştım işte kendimi.Bugünkü yazımda kimin nesiyim ondan bahsedeceğim.
Ben Yasemin soyadım Kim falan değil tabiki de. Büyük hayranı olduğum Kim Hyun Joong'dan geliyor o Kim. Tabi tek sebebi oda değil. Kimliğimi burada açıkça belli etmeyeceğim için soru anlamında bir 'Kim' anlamı taşıyor. Asıl sebebi budur! Trabzon'da öğrenciliğimin son demlerini yaşamaktayım. Yani 4.sınıfım.Yurtta kalıyorum (blogumu takip eden yemekle ilgilenen arkadaşlar varsa önerebileceği yurtta ateş ocak olmadan yapılabilen yemekler varsa önerileri bekliyorum bunu da araya sıkıştırdım :D ) O yüzden olsa gerek 'okul bitince ne yapacağım?' sıkıntısı şimdiden beni sardı,gecelerimi uykumu bile bölüyor. Özellikle de bugünlerde herkesin okul bitince ne yapacaksın soruları beni yeterince boğuyor! KPSS diye bir gerçek varken ne yapmamı bekliyorlarsa. 89-90 ile atama yapılıyorken ve B grubundan gireceğim için 2 senede bir yapılıyor bu senede sınav var. Bu senenin yoğunluğuyla ne KPSS çalıştım ne ALES. Ales'e formasyon alabilmek için yani öğretmenlik için gireceğim. Kazanırsam 1 sene daha okuyacağım. Kazanamazsam ikisini de ne yapacağım bilmiyorum özeller alım yapsa da 3 aylık bir staj  istiyorlar ki okulda zorunlu staj diye bir şeyde yok! Bendeki tamamen devlette bir yerlere tutunma mücadelesi. Sonum mu bence aşağıdaki karikatürün adın versiyonu gibi olacak..



Bu sıkıcı konuları bir an önce geçelim bence. Dediğim gibi Trabzon'da okusam da İstanbul'da yaşıyorum. 1 tane erkek kardeşim var. O da üniversite 1.sınıfta okuyor. Ailem değerlilerimin en değerlisi. Bunu insan uzak diyarlarda olunca daha iyi anlıyor.
22 yaşındayım, yay burcuyum.
Kitap okumayı sevsem de tembellikten çok fazla okuyamam. Tembellik konusuna girmişken aslında tembel değilim sadece fazla üşengecim. Bu üşengeçlik yüzünden annemden fazlaca azar işitirim.

Öyle ki bir banyo yapmak bile bazen gözüme Everes dağına çıkmak gibi bile gözükebiliyor.
Müzik hayatımın bir parçası. Genellikle slow şarkılar dinlemeyi severim. Bunu da daha yeni mp3'üme baktığımda yarısından fazlasının slow olduğunu görünce anlamış bulunmaktayım. Dinlemesi kadar söylemesini de çok severim. İşte asıl sorun burada :) Gözlerimi kapatıp şarkı söylemeye başlayınca kendimi dünya starı hissederken çevremdekilerden 'artık sus Yasemin' , 'yeter git başka yerde şarkı söyle' ya da ' söylemeyi bırakta şarkının güzelliğini duyalım' tarzında eleştiriler aldığım için müzik hayatıma sadece dinleyici olarak kalmayı tercih ettim :) Yalnızken söylüyorum bende,duvarlarında dili yok susup dinlesinler beni.

Yazı yazmayı çok severim. Kendimce yazar dururum. Hatta bu sene bir senaryo tarzında birşey yazmaya başladım bir web sitesinde de paylaştım. Şuan baktığımda beğenmiyorum yazdıklarımı ama yazarken mutlu oluyorum, beni hayaller alemine götürüyor ve istediklerimi oralarda yaşıyorum. Bu bile yazmam için bir sebep. Ne kadar kötü olursa olsun yazmaya devam...
Sıkı Galatasaray taraftarıyım. Bu sene pek takip edemesem de takımıma adeta aşığım hatta bazen ilerideki eşimi Galatasaray'dan çok sevemeyeceğimi bile düşünebiliyorum. Galatasaray ve Türkiye maçlarında kendimi kaybedebiliyorum. Öyle ki en son Türkiye maçında (dünya kupasından elendiğimiz maç) sinirlenmiş televizyonu kapatmıştım. Babama da izletmemiştim adamcağız mutfağa gidip küçücük televizyonla izlemek zorunda kalmıştı. Sırf beni sinir etmek içinde gol yedikçe bana sesleniyor ve söylüyordu inadına. Eh bende o zaman biraz kırıcı konuşmuş,sesimi yükseltmiştim. Ama babacığım seninde yaptığın iş mi yani!.Ben televizyonu kapatıyorum sen bana yediğimiz golleri söylüyorsun...Yaptığım yanlış olsa da kendimi tutamıyorum konuşuyorum,bağırıyorum. Sırf bu yüzden kardeşim benimle maç izlemek istemez mesela. Ben ondan çok yorum yaparım, sinirlenirim. Bu konuda kesinlikle dayıma benziyorum!
Çok süs püs sevmem. Hatta bu yaşıma kadar topuklu ayakkabı giymişliğim bile yoktur. Spor giyinmeyi severim,rahatlığıma düşkünüm. Converse ayakkabılar 1 numaram. Makyaj anlayışım rujdan ibaret.O da dudağım fazla kuru olduğu için. Özel birşeyler olmadığı veya kendimi mutlu hissetmediğim sürece kalem,rimel vs. sürmem.
Yanaklarım al aldır. Kendimde en sevmediğim şeylerden biride bu. Herkesin ilk dikkatini çeken onlarda hayranlık uyandıran birşey olsa da utandığımda, üşüdüğümde, sıcakladığımda, bunaldığımda kırmızılık olayı bende abartılı bir hal alıyor. Bu seferde garip bakışlar altında kalıyorum. Elma yanaktan domatese doğru geçiş yapıyorum. Sadece bu paragrafı okuyan arkadaşlarım bile beni tanırlar eminim :D
İnsanlara karşı ilk yaklaşımım çok soğuktur genelde. Önce insanları gözlemlerim sonra eğer benim anlaşabileceğim biriyse yavaş yavaş yaklaşırım. Samimi olduğum insanlar çok fazla değildir. Liseden 3 arkadaşımla üniversiteden 4 arkadaşımla can ciğerim. Diğerleriyle selamım ve nasılsınım olsa da soğuk nevalelikten pek yaklaşmam. Aslında birazda çekindiğim için. Nedenini bilmesem de çekiniyorum. 
Çokça utangaç ve çekingen bir insanım. Utandığım zaman yanaklarım domatese dönerek beni rahatlıkla ele verir.
Yemek yemek benim için büyük bir zevk. Hayatın anlamı. Basit bir yemeğe bu kadar anlam yüklenir mi demeyin. Ben yüklüyorum :D Özelliklede abur cubur,tatlı,hamur işleri ... Ahh ağzım sulandı. Yemesi kadar yapmasını da severim ama daha çok hamur işi yaparım. Belki ileride yaptığım şeyleri de paylaşırım..
İnsanlarda ilk önce saygı ararım. Saygısız insanlara karşı tahammülüm '0' Kalbi güzel olmayan insanlardan kaçarım. Kendimi övmek için söylemiyorum ancak fazla merhametliyim. Bu yüzden duygusalım. Ota ... ağlıyor derler ya bende onlardanım. Hemen gözlerim dolar, yaşlar süzülür.
Çocuklar ve ağlayan erkekler zayıf noktam. Normalde insanların isteklerine,ricalarına hayır diyemem ama çocuklara hiç diyemem. Hayır demeyi öğrenmeliyim! Erkekleri bize hep güçlü kişilikler olarak empoze ettikleri için onları ağlarken görünce bende karşısında ağlıyorum. Bu yüzden ileride sevgilim olunca bunu bana karşı kullanmaz umarım!Çünkü hemen yumuşarım.
Kin tutamam. Hatta bana dünyada en büyük kötülüğü yapan, hayatımı altüst eden ve beni bir sırla baş başa bırakan insanla aynı ortamda kalabiliyorum (zorunlu olduğum için) . Sevdiğim diğer insanlara katlanmak için o insana (!) katlanıyorum. Ancak eminim ki benim yerimde başka biri olsa bunu hayatta yapmazdı.
Yalandan nefret ederim. Kandırılmak, salak yerine koymak kimin hoşuna gider ki!
Kendime karşı özgüvenim çok zayıf. Kendimi güzel bulmam, yaptığım işleri kolay kolay beğenmem. 
Mükemmelliyetçiyim. Yaptığım işin kusursuz, sorunsuz olmasına dikkat ederim ancak hep bir sorun bulurum.Ufacıkta olsa bu gözümde büyür.
Tezat kişiliğe sahip biriyim sütü sevmeme rağmen salep kışın favori içeçeğim olup sütlaç en sevmediğim tatlı olur. Kendi içimde çekişmelerim var.
Çok kararsızımdır. Basit birşey bile olsa seçim konusu saatlerimi bile alır.
İnsanların düşünceleri beni çok çabuk etkiler.Özellikle de sevdiğim kişilerse  düşünceleri ister istemez beni etkisi altına alır.
Dizi izlemeyi eskiden hiç sevmezdim.Meğerse benim alıp veremediğim Türk dizileriymiş. Bu son 6-7 aydır Kore dizilerine fazlasıyla sardım. Başına oturunca 2-3 günde 20 bölümlük diziyi bitiriyorum. O günlerde sosyal hayatım sıfırlanıyor, bilgisayar başından sadece temel ihtiyaçlarım için kalkıyorum. Fena bağımlılık yapıyor. Bu durumdan en muzdarip kişiler ailem! Özellikle annem ve kardeşimin sürekli dilinde alay konusu oluyorum. Babacığım Allah'tan bana kıyamıyor. 
Aklıma gelenler bu kadar.Uzun zamandır yazamadım. Çok istedim ama önce tezim sonra sınavlarım sonra hastalığım eklenince yazmak nasip olmadı. Şükür bu yazıyıda 1 haftadır kısım kısım yazdım. Başa dönüp okumaya üşeniyorum. Umarım kopukluk yoktur. Kendim hakkımda ilk aklıma gelenler bunlar oldu. Okuyan arkadaşlarıma kendimi daha iyi tanıtmak istedim. Fazla uzattım farkındayım, inşallah sizi sıkmamışımdır.Herkese güzel hafta sonları diliyorum :)