Sayfalar

18 Nisan 2014 Cuma

Kore Klasik Müzik Gecesi

Bugün (17.04.14) birkaç gün önceden gitmeyi planladığım bir konser vardı! Kore Klasik Müzik Gecesi!.. Bölümün girişine asılmış posterde iki çekik tatlı bayanı görünce ilk başta bir şaşkınlık normal değil mi benim cimri üniversitem gitmiş taa Kore'den klasik müzik yapan 2 bayanı getirmiş! Benim için büyük olay. Bahar şenliklerini bile iptal eden okuldan bahsediyoruz. Şaşkınlığım geçtikten sonra tarihi saati not alıp gitmek için günler öncesinden planımı yaptım.

Arkadaşlar gelmez diye düşünüyorken onlardan bana teklif geldi 'hadi konsere gidelim bir değişiklik olur' dediler. Eee ben zaten dünden hazırdım ^^  Küçük bir utançlık yaşadım. Keşke gelmez diye düşüneceğime sorsaydım.
Benim şanssızlıklarım meşhurdur! O günde ek ders vardı. Konser akşamın 19:30'unda, benim dersimde tam o saatte bitiyor. Dersten koşarak kongre merkezine doğru arkadaşlarla koşuyoruz. Arkadaş ne dese beğenirsiniz ''Kendimi Türkan Şoray'ın filminde hissettim. Onlarda sinemaya gitmek için koşuyorlardı. Ne hallere düştük! '' Düşününce gerçekten onlardan farkımız yoktu. Tek amacımız yer kapmaktı. Ama ben her zaman ki gibi rahattım! Deli rahatlığı işte.. Neden mi? Benim düşüncem ' fazla kişi gelmez konsere yaa, birde klasik müzik hayatta gelmezler. Rahatça yer buluruz. Olmadı balkon kısmında buluruz canım.' Hıh tabi Yasemin'cim, bulursunuz sen daha çok beklersin.
Kongre merkezine gittiğimizde kapıdaki görevli karşıladı. Biz bakındık yer yok! Yer olmadığı gibi merdivenler bile dolu.. Ben hala rahatım, aman balkon tarafı boştur. Görevli demesin mi balkon kısmıda full! 'Hı?! Şaka dimi.' Ben böyle ilgi olacağını gerçekten düşünmemiştim. Ülkemizde klasik müziğe ilgi zaten az ama birde Kore gibi çok uzak bir ülkeye de ilgi az olur hipotezim tamamen çöktü. Okuldaki hocalarımızdan, rektöre, Kore Büyükelçiliğine, öğrencilere kadar bir sürü insan vardı. İlgi gerçekten çok güzeldi. Uzak kısımlarda merdivenin boş bir kısmına kıvrılarak izlemeye koyulduk. Bizim yetiştiğimiz kısım rektörün konuşmasının sonlarıydı. Kore kardeşliğinden ve Kore savaşından ufacık bahsetti. Ardından sunucu sahneye Kore Büyükelçisi Lee Sang Kyu'yu davet etti. Ancak sunucunun büyükelçinin ismini Lee(Li) diye yazıldığı gibi söyleyince gülmeme engel olamadım. Adam eminim 'daha ismimin nasıl okunduğunu bilmiyorlar' demiştir. Neyse büyükelçide konuşmasını yaptı. Kore ve Türk kardeşliğinden, Trabzonspor'dan ve Şenol Güneş'ten bahsetti. Evet yanlış duymadınız Trabzonspor ve Şenaol Güneş'ten bahsetti! Tabi arkadaşların bir yandan beni konuşmaya tutmasıyla adamın söylediğini anlayamam, çevirmen Koreli bayanın da zar zor çevirmeye çalışmasıyla pek bir şey anladığım söylenmez. Sadece büyükelçi Trabzonspor ve Şenol Güneş deyince alkışlar koptuğunu hatırlıyorum. Birde geçmiş zamanlarda Koreli bir futbolcu Trabzonspor'da oynamış (bunu ilk defa bugün öğrendim) bundan olsa gerek tanıması. Ayrıca büyükelçi Türk gençlerinin Kore'ye duyduğu ilgiden de bahsetti. Onlar bile farkında bu çılgın fanlığın. Korece dili ve edebiyatı bölümünün Türkiye'deki üniversitelerde yer alması için uğraştıklarından bahsetti. Kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasi ilişkilerin hızla geliştiğinden bahsetti. (Evet bu bilimsel anlamda da böyle. Türkiye ve G.Kore iş birliğinde Türkiye'de ilk ilaç 2017 yılında üretilecek! Yani her alanda Türkiye - Kore işbirliği hızla ilerliyor. Son yıllarda daha da net görüyoruz.)
Büyükelçinin konuşmasından sonrada piyanist Park Young ve violinist Kang Grace sahneye çıktı ve 45 dakikalık harika bir müzik keyfi yaşattı bize. Ben normalde piyano sesine aşığım ve en çok  çalmayı istediğim enstrüman piyanodur. Ancak o violinist o kadar başarılıydı ki! Kelimelerle anlatamam. Ben kemanın sesini gıy gıy şeklinde bulan, pek sevmeyen kişi viyola çalabilmeyi istedim bugün. Piyanistte çok başarılıydı ancak viyola biraz ezip geçti. Bu arada ben kadının çaldığının keman olduğunu zannediyordum ancak viyolaymış. Belkide bu yüzden viyolayı beğendim. Derseniz ne bu viyola diye aynı keman gibi! Hatta çok dikkat etmediğiniz sürece sesini bile kemanla karıştırabilirsiniz. Ben araştırana kadar karıştırmıştım :D Sadece birkaç farkı var. 1.si keman sol anahtarıyla notaları takip ederken viyola doğu anahtarını takip ediyor. 2.si ise tellerin yeri farklı. Yani ikisininde 4 teli var ancak kemanın 4.teli viyolada 3.tele, 3.tel 2.tele, 2.tel 1. tele tekabül ediyor. 4. teli de doğu teli denilen farklı bir tel. Seste bu yüzden 1 tık farklı oluyor.
Konserin ortasına doğru insanlardan bayılacağım şimdi - artık bitsin anlamında - artık neden bitmiyor sonunu merak ediyorum gibi laflar duyulmaya başlandı. Dedim işte bizim insanımızın klasik müzik sevgisi 15-20 dakika ancak sürüyor.
Sonlara doğru geldiğimizde bize olan bir sürprizleri vardı. Üsküdar'a Giderken şarkısını çaldılar! Anladığım kadarıyla bu Kore'liler bizi ya bu şarkıyla tanıyorlar ya da en kolay buldukları şarkı bu :) Violist şarkıyı çalmaya başlamadan önce 'Şıradaki Üsküdar'a Giderken' deyince salonda alkışlar koptu! ( Sıradaki demek istemedim kadın sıradan diyemedi şıradan dedi ). Tüm salon alkışlarla birlikte şarkıya eşlik ettik. Bazılarımız şarkıyı söyledi. En eğlendiğim kısım buydu herkes gibi. Onlarda ilgiden memnun kalmış olsa gerek gülümsemelerini, sürekli eğilmelerini eksik etmediler.
Son şarkıda ise Kore geleneksel müziğine ait bir paça çaldılar. Buna ne isim verdiklerini unuttum ne yazık ki. Kendileri bir notaya bakmadan o anki durumlarına ve isteklerine göre birbirleriyle uyumlu olacak şekilde belli notalara bağımlı kalmadan çalışıyorlar. Önce piyonistin piyanonun tahta kısmına eliyle tık tık tık şekilde ritim tutmasıyla başladı sonra viyolist kemanın tahta kısmıyla eliyle ritim tuttu, ayaklarıyla tık tık tık şeklinde ritim tuttuktan sonra enstrümanları çalmaya başladılar. Viyolist yine hünerini gösterdi. Viyola yayının uç kısmıyla viyolanın tek telinden uyumlu sesler çıkardı. Evet anlatırken garip geliyor ama dinlemeye değer diye düşünüyorum.
Bunların dışında arada bir ahjussi (aslında 35 yaşlarında falandı) ve 2 çocuğunu gördük. Nasıl tatlılardı çekik çekik gözler. Appa diye babasını çağırmalar, küçük bebişleri. Adamda gülümsemesini eksik etmiyordu, etrafındakileri anlamaya çalışıyordu. Ama yazık o da ayakta kalmıştı. Kimin nesiydi çözemedik. Tahminimce violist veya piyonistin eşi ve çocuklarıydı.
Diğer bir unutamayacağım kısımda Koreli tercümanın Türkçe cümleleri tam bitirememesi bazen yarım bırakması ve s'lere ş demesi (klaşik müzik) çoğumuzun yüzünde tebessüm bıraktı. Özellikle cümleleri yarım bırakması salonda sesli gülmelere sebep oldu.
Benim için keyifli bir gündü. Kore ve Türkiye arasında güzel ilişkilerin son hızla geliştiğini bir kez daha gördüm. Sadece İstanbul'da değil diğer şehirleride sardı bu ilişki. Music Bank, İstanbul'daki Kore etkinlikleri ve bu etkinlik ileride daha çok etkinliği getirebileceğini gösterdi. Bana bir kazancıda viyola çalma isteğiydi ^^
Dandik telefonum nedeniyle fotoğraf çekemedim. Arkadaşımın çektiği fotoğraflara ulaşırsam mutlaka güncelleyip buraya da eklerim ^^

 


1 yorum:

  1. Cok guzel yazmissin yasemin galiba koreliler bizim turkleri seviyor ...ne iyi taaa oralardan kalkip turkiyeye gelmisler helal olsun ...:))

    YanıtlaSil